Elinden geleni yapmak ve tam sevmek

Biz kusursuz varlıklar değiliz. Sınırsız da değiliz. Kafamızın içinde ‘yapabileceklerimiz’, yapabildiklerimizden kat kat fazla olabilir ama, önce kendimize şefkat göstermeliyiz. Dışımızdaki ses başkalarına karşı ”tembelsin, aylaksın, elinden gelenin en iyisini yapmıyorsun” benzeri toksik yargılar dağıtmıyorken içimizdeki ses neden uslu durmuyor? Gerçekten aylak mıyız, yoksa sadece biraz yorgun mu? Ya da sadece isteksiz mi?

Elinden gelenin en iyisini yapmakta sihirli bir şeyler var. Herkesin mesai doldurmak için yaptığı işleri, ‘öyle gerektiği için’ değil de ‘öyle iyi hissettiğin için’ bir adım fazlasını yapmanın insanı öteye taşıyan bir gücü var. İnkar edilemez.

Ancak mükemmeliyetçi tarafımızı bir kenara bıraktığımızda ve sadece elimizden geleni yapmaya gayret ettiğimizde, küçücük minicik başarılarımızı kutladığımızda da yine açığa çıkan büyülü bir şeyler var.
Peki bu ne yaman çelişkidir Sade?

Aslında, ortada bir miktar kafa karışıklığı olduğu doğru ancak bir çelişki yok. Ameller niyetlere; sonuçlar da tavrımıza göre. Önemli olan, samimiyetle, bütün bir kalple gayret etmek ve gerisini kusursuz olan yaratıcıya bırakmak. Ne ”ben yaparım” diye büyüklüğe kapılmak, ne de ”ben zaten zavallıyım” diyerek ümitsizliğe teslim olmak. Sonuçlardan ziyade sürecin keyfine odaklanmak. Çünkü biz kuluz ve hepi topu bu dünyanın tadını çıkarıp teşekkür etmeye gelmişiz (:

Karşıma çıkan hediyeleri birleştirmeye ve çat pat bir sonuç çıkarmaya çalışıyorum, biraz sabredin.

Halil Cibran, ”Yarım yudum susuzluğunu gidermez, yarım tabak seni doyurmaz, yarım yol hiç bir yere ulaştırmaz, ve yarım düşünce sonuca erdirmez” diyor, yarı-aşıkları sevme şiirinde. Agnès Varda, bütün bir filmi bu mesajı ulaştırmak için çekmiş gibi geliyor bana: Seveceksen bütününle sev, yarım sevme.

Elimizden gelenin biraz üstünü hedefleyerek gelişiyor olabiliriz ama ufacık dokunuşların da kıymeti olduğuna inanıyorum. Sokaktaki kedileri her gün besleyemiyorum diye karşıma çıktıklarında onları kucaklamayacağım demek değil. Bir insanın derdine çarem yok diye ona kulak vermeyeceğim demek değil. Fikirler zihnimde olgunlaşıp tatlanmadı diye yazmaktan korkacak da değilim. Ne de olsa bütün yazılar silinebilir ve bazı insanlar mayhoş sever meyveleri.

Ne olduğumuzu, kim olduğumuzu unutup duruyoruz. Gökte yarı-tanrılarla takılmaktan sümüklü böceğin ayağının kiri olmak arasında gezinip duruyoruz. Oysa en basit halimizle, bize kıymet verip yaratmış Rabb’in arayışta olan varlıklarıyız. Bunu unutmasak yeter. Elimizden geleni yapsak, kalbimizi geride bırakmasak yeter. Gerisi olması gerektiği gibi olacaktır.
Tadını çıkarın.

Bütün bir kalple sevmeye çalışan,

Sade.


Yorum bırakın